“Mademki aşkın hükmüyle boynum bükük, kalem dahi sadâkatle eğilsin.”
Bu sözde, yalnızca bir aşkın değil, bir ruhun secdesi, bir benliğin kırılışı, bir kalemin ibadeti gizlidir.
⸻
Aşkın Hükmü: Gönle Gelen Emir
Aşk, fânî aklın değil, ezelî hükmün yansımasıdır. “Hüküm” kelimesi burada rastgele kullanılmamıştır; çünkü aşk, bir cezbeye değil, bir mutlak otoriteye tabidir. Âşık, aşkın karşısında hür değildir; aşk onu çağırır, şekillendirir, hatta tüketir.
Aşkın hükmü bir hükümdar fermanıdır. Ve âşık, o fermana itaatkâr bir kuldur. Boynunu büker, başını eğer, çünkü bilir: Direnmek beyhudedir. Bu boyun eğiş, zillet değil, izzetli bir teslimiyettir.
Aşk bir istek değil, bir zorunluluktur. Ne vakit düşerse insanın içine, artık kendi iradesiyle yürümez. Aşk, âşığın kalbine tahttan değil, fermanla iner. Bu yönüyle aşk, sultandır; âşık ise onun hükmü altında bir kul. “Boynum bükük” sözü, bu teslimiyetin sembolüdür. Bir mağlubiyet değil, aksine bir rızâ ve tevekkül hâlidir bu.
Tasavvufta aşk, ilâhî olanla birleşmenin yolu olarak görülür. Aşka boyun eğmek, benliği kırmak demektir. “Ben”i yok eden “Sen”, Hak’tır. Dolayısıyla aşkın hükmü altına giren bir gönül, aslında en yüce makama, aşk yoluyla Allah’a yönelmiş olur.
⸻
Kalemin Secdesi: Sadâkatin Yazıya Dönüşü
Aşk, dile düşerse eksilir; kaleme düşerse şekillenir. Fakat âşık, aşkı anlatmak için yazmaz.
Kalem onun dilindeki duadır. Sadâkatle eğilen kalem, aşkın ağırlığını taşımak için yere kapanır. Buradaki “eğilmek”, basit bir eylem değil; sadakatle yazmak, ihanet etmemek, aşkı tahrif etmemek demektir. Kalem, aşk karşısında kıvırmaz, süslemez, eğip bükmez; sadece olduğu gibi aktarır. Çünkü bilir ki aşk, yalanı sevmez. Yalnızca hakikate secde eder.
⸻
Boyun Bükmek: Gururun Terk-i
Boyun bükmek, hem bedensel hem de ruhsal bir eylemdir. Âşık, aşkın önünde yalnız kalmaz; kendinden geçer, benliğini bırakır. Bu bükülüş, bir çaresizlikten değil, bir kabullenişten doğar.
“Ben artık senin hükmündeyim” demektir bu.
Ve bu boyun bükülürken, kalem de aynı eğimi gösterir. Kalem de yalan söylemez, efendisinin gönlü ne ise onu yazmaya başlar.
Boyun bükmek, çoğu zaman zillet gibi algılansa da âşığın gönül dünyasında bu, zarafetin ve içsel vakarın bir göstergesidir. Çünkü âşık bilir ki, aşk bir iddia değil, bir kurban oluş hâlidir. Boyun bükmek, kabulleniştir; itirazsız bir seviş, sessiz bir bağlılıktır.
Aşkın hükmüyle eğilen boyun, dışarıdan bakıldığında aciz görünse de, içeride bir ruh büyümesi yaşanır. O eğilişle birlikte ego yıkılır, benlik dağılır, aşkın karşısında “sıfır” olmak saadet sanılır.
⸻
Aşkın Önünde Eğilen Söz
Aşk bir hükümdar, gönül bir memur, kalem ise sadık bir kâtiptir bu düzende.
Ve aşkın hükmü geldiyse, boyun bükülür.
Boyun büküldüyse, kalem eğilir.
Kalem eğildiyse, artık hakikat yazılmaya hazırdır.
Kalem, âşığın dile gelmiş hâlidir. Ne vakit aşk dile sığmaz, kalem devreye girer. Fakat âşık, kaleme hükmetmez; aksine kalem, aşkın hükmüne boyun eğer. Kalem yazmaz, yazdırılır. Bu yüzden “kalem dahi sadâkatle eğilsin” ifadesi, kalemin de bir kulluk hâlinde olduğuna işaret eder. Kalemin sadakati, yazının ihanet etmemesidir. Ne aşırı süsler, ne eksiltir. Sadece âşığın içinden geçeni, olduğu gibi kâğıda nakşeder. Kalem, bir dost gibi âşığın sırrına sadık kalır; bir şahit gibi de aşkın feryadına eşlik eder.
Bu cümle, bir çağın aşk anlayışını değil, aşkın çağları aşan özünü anlatır. Teslimiyetin şerefi, aşkın celâli, kelâmın sadakatiyle bir olur.
Ve biz, bu cümleyi okurken değil, yaşarken anlarız:
“Mademki aşkın hükmüyle boynum bükük, kalem dahi sadâkatle eğilsin.”