Senin Hikayende Figürandım

Her şeyi onun istediği gibi yaptım. Sessizce. Sorgulamadan. “O mutlu olsun yeter” dedim. Kendimi yavaş yavaş törpüledim. Dikenlerimi değil, gövdemi verdim. Yumuşadım. Yuttum. Değiştim.

Ben Senin Gölgen Oldum...

“Ben kimdim, kim oldum? Olmak İstediğim değil senin İstediğin oldum...

Farkında bile değildi belki. Bazen “Ne oldu sana böyle?” derken, aslında benden ne kaldığını hiç merak etmedi. Halbuki o değişim, onun rahatlığı içindi. Ben kendi iç sesimi bastırdım, onun gürültüsü azalsın diye. Ne zaman ki sessizliğimi fark etti, ürktü. Çünkü artık sorgulamıyordum, susuyordum. Oysa sustuğum yer, içimde fırtına biriktiriyordu. Ben bile değiştim ona göre.
Ama o?
Olduğu yerde kalıp “Neden yetinmiyorsun?” dedi.

İnsan bazen anlaşılmak için değil, sadece görülmek ister. “Ben buradayım” demek ister. Sevdiği birinin gözlerinde kendini görmek ister. Ama onun bakışlarında yalnızca kendi yansıması vardı. Beni değil, kendine uygun hale gelmiş bir “versiyonumu” seviyordu.

Zamanla içimde bir şey çatladı.
Belki incelikti, belki sabır.
Belki de artık oyaladığım benliğim dayanamayıp sesini yükseltti.
Ve sordu:
“Senin istediğin gibi oldum.
Ama peki ya ben?”

Ne zaman kendimi yeniden düşünmeye başladım, suçluluk hissettim. Çünkü bu düzenin içinde ben yoktum.
Benim hayallerim, benim sesim, benim haklılığım hep sonra geldi.
Ama artık “sonra”lar bitiyor.

Kimseye savaş açmıyorum.
Ama artık kendimden de kaçmıyorum.

Eğer bu, bencillikse…
Varsın olsun.

Çünkü ben de varım.
Ve bu, kendimle ilk karşılaşmam.

Bazen insan, en büyük devrimi kimseye bağırmadan yapar.
Ne kapı çarpar, ne haykırır, ne suçlar.
Sadece içinden geçer…
Ve gider.

Ben de öyle yaptım.
Kendimden vazgeçtiğim her anı tek tek topladım önce. Nerede sustum? Nerede unuttum kendimi? Nerede “önemli değil” dedim de içim sızladı?
Hepsini koydum önüme.
Kırılmış benliğime ilk kez baktım.

Ve fark ettim:
Ben onu değil, onunla olan beni seviyordum.
Beni değerli hissettiren bir hayalin peşinden gitmişim.
Oysa kendi değerimi bir başkasının ilgisine emanet etmek, en büyük haksızlıkmış kendime.

Yıllarca affetmeyi bekledim.
Onun pişman olmasını, dönmesini, anlamasını…
Ama şimdi görüyorum:
Benim en çok kendimi affetmeye ihtiyacım varmış.
Kendimi bırakıp başkasının gölgesinde yaşamayı seçtiğim için.
Kendi ihtiyaçlarımı yok saydığım için.
“Ben de varım” diyemediğim her an için.

Ama şimdi buradayım.
İyileşmem öyle hızlı olmayacak belki.
Ama sahici olacak.
Bir daha kendimden vazgeçmeyeceğim kadar köklü bir dönüş olacak.

Eskisi gibi değilim.
Daha sessizim belki ama daha netim.
Daha az kalabalığım, ama daha huzurluyum.
Ve her sabah gözlerimi açtığımda kendime “günaydın” demeyi unutmuyorum.

Çünkü ne kadar geç olursa olsun,
Kendine dönmek asla geç kalınmış bir yolculuk değildir.

Yeniden yürümeye başladığımda, ayağımda hâlâ geçmişin tozu vardı.
Yürüdüğüm yol tanıdık değildi ama içimde bir his, bu sefer gerçekten “kendime gittiğimi” söylüyordu.

Artık her ilişkiyi sırtlanmıyorum.
Kimseyi değiştirmeye çalışmıyorum.
Sevgi adı altında kendimi törpülemiyorum.
Ve en önemlisi:
Kimsenin beni anlamasını beklemiyorum.

Çünkü anladım…
Beni anlaması gereken ilk kişi kendimdim.
Beni terk etmemem gereken ilk yer kendi kalbimdi.

Eskiden biri beni görsün diye uğraşırdım.
Artık aynaya bakıyorum.
Ve diyorum ki:
“İşte oradasın.
Ne kırık, ne eksik…
Sadece kendin olmaktan vazgeçmişsin.
Ama şimdi geri dönüyorsun.”

Bu dönüşün yol arkadaşları sessizlik, sınırlar ve sadelik oldu.
Kiminle yürüdüğümden çok, hangi adımı niçin attığıma bakıyorum artık.

Artık bazı telefonlara cevap vermiyorum.
Bazı cümleleri yarıda bırakıyorum.
Bazı insanlara “evet” demek yerine içimden “hoşça kal” diyorum.

Ve bunun adına bencillik değil, şifa diyorum.

Çünkü iyileşmek, herkese açık kapı bırakmak değilmiş.
Bazen kapıyı kapatmakmış.
Bazen geri dönene değil, ileri gidene sarılmakmış.
Bazen de sadece…
Kendi sessizliğinde büyümekmiş.

( 55 Ziyaret etti , Bugün ki ziyaretler 1 )
Trademark Info

YUSUF DENİZ © 2021 KAYSERİ / TÜRKİYE