Aşk ile Kuyudan Hakikate
İnsan aşkın derin kuyusunda sınanır ; sabırla, çileyle ve içsel bir yolculukla olgunlaşır. Mevlânâ’nın dadiği gibi: “Aşk, karanlık bir kuyunun içinde bile güneşi görebilmektir.”

Aşkın Derin Kuyusu: Sabır, Çile ve İçsel Yolculuk
İnsan, aşkın derin kuyusunda sınanır; sabırla, çileyle ve içsel bir yolculukla olgunlaşır. Mevlânâ’nın dediği gibi: “Aşk, karanlık bir kuyunun içinde bile güneşi görebilmektir.” Bu söz, aşkı sadece duygusal bir bağlamda değil, bir arınma, dönüşüm ve hakikate ulaşma yolculuğu olarak gören bir anlayışın yansımasıdır. Gerçek aşk, yalnızca sevilene ulaşmak değil; o uğurda benliğinden geçmek, nefsini terbiye etmek ve kendi hakikatine ulaşmaktır.
Aşk, Bir Başlangıçtır
Tasavvuf geleneğinde aşk, ilahi olana duyulan derin özlemdir. Bu aşk, bir kıvılcım gibi insanın yüreğinde yanar ve onu başka bir benliğe taşır. Başlangıçta bir kalp çarpıntısı gibi hissedilen bu duygu, zamanla ruhun en derin katmanlarını harekete geçirir. Mevlânâ’ya göre bu aşk, nefsin sınırlarını aşmak ve “ben”den “biz”e, oradan da “O”na ulaşmaktır. İnsan, bu yolculukta hem sevmeyi hem de sabretmeyi öğrenir.
Sabır ve Çilenin Arasından Geçen Yol
Aşk kolay bir yol değildir. Mevlânâ’nın şiirlerinde sıkça bahsettiği gibi, aşk kimi zaman yakar, kimi zaman savurur ama sonunda yüceltir. Gerçek sevgi; karşılık beklemeyen, vazgeçmeyen ve çileye rağmen devam edendir. İnsan, bu aşk yolunda sınanır; hayal kırıklıklarıyla, yalnızlıkla ve bekleyişle karşı karşıya gelir. İşte bu noktada sabır devreye girer. Sabır, aşkın imtihanıdır. Çile ise aşkın eğiticisidir. Her gözyaşı, her iç çekiş, insanı kendi gerçeğine biraz daha yaklaştırır.
İçsel Yolculuğun Kapıları
Aşk, sadece bir başkasına duyulan tutku değildir; asıl aşk, insanın kendine, yaratıcısına ve varoluşun özüne duyduğu aşktır. Bu bağlamda aşk, bir içe dönüş, bir ruhsal yükseliş sürecidir. Kendi karanlık kuyusuna inen insan, orada kendisiyle yüzleşir. Bu yüzleşme, kimi zaman acı verir; ama sonunda güneşi görebilmenin yolunu açar. Mevlânâ’nın da dediği gibi: “Senin içinde bir kıymet varsa, o da seninle çarpışandan doğar.” Yani aşk, çatışmanın ve dönüşümün içinden doğar.
Kuyudan Güneşe
Aşk, insana kendini unutturur; ama sonunda kendini buldurur. Kuyunun karanlığına sabırla inebilen kişi, orada bir ışık yakar. O ışık, kimi zaman bir duadır, kimi zaman bir gözyaşı, kimi zaman da bir sükûttur. Mevlânâ’nın izinden gidenler bilir ki aşk; sabırla yoğrulmuş, çileyle derinleşmiş ve hakikate dönüşmüş bir hâlin adıdır. Gerçek aşk, insanı yıpratmaz; insanı yontar, işler ve olgunlaştırır.